13 Şubat 2016 Cumartesi

Happy Valentine's Day


Aşk, çok öznel bir yaşantı… Bu yüzden de objektif kriterleri yok, tarifi yok. Dolayısıyla bilimsel bir araştırma konusu hiç olmamış. Ancak kuramsal bir takım açıklamalar var.


Aşk, çok kısa tanımıyla, bir yanılsamadır. 
Yine Kernberg'in değerlendirmelerine kulak verirsek, “bir körlük noktası ve körlük anıdır. İnsanın ayakları yere bastığında, daha sağlıklı değerlendirmeye başladığında aşk da biter.” Aşk bir yanılsamadır ama insanın fiziksel, ruhsal ve duygusal kapasitesini doruğa taşıyan bir tarafı var. O yanılsama içerisinde böyle müthiş bir güç de kazanabilirsiniz. Aşık olan kişide hormonal düzeyinden tutun, ruhsal yaşantısındaki derinleşmeler, incelmeler ve nüfuz etmelere kadar çok büyük değişmeler meydana gelir. Aşık, çok duyarlı, derin ve güçlü olur. Başka bir zamanda, maddi ya da manevi anlamda veya ruhsal, fiziksel mânâda asla kaldıramayacağı yükleri kaldırabilir. Böyle doping tarafı olan, kişiye güç kazandıran bir duygudur.
Aşkın yanılsama tarafı nasıl gözden kaçıyor? İşin başından "gerçek" olmadığını bildiği bir duygusuna niçin engel olamıyor? Neticelerini gördükten sonra mı onun bir yanılsama olduğunu fark ediyor?
Hayır, insan başlangıçta aşkın yanılsama olduğunu bilmiyor. Bir psikiyatrist arkadaşımla aşk üzerine konuşurken, şunu fark ettim ki; onun gerçek olmadığını bilseniz de yaşamak isteyebiliyorsunuz. Bunu serap görmek gibi düşünün. Susamışsınız ve gördüğünüz serap içinde susuzluğunuzu gidermek ya da onu hayal etmek, insana çok hoş gelir. Ama siz bunun serap olduğunu bilirseniz, ondan alacağınız doyum ciddi şekilde azalacaktır. Fakat yine de onu farklı bir deneyim olarak algılamak isteyebilirsiniz.
Bu durum özellikle evlilikte çok sık yaşanır. Kişi aşık olur, aşık olduğu insanla evlenir ve çoğunlukla aşk biter. Bundan sonra sevgi başlayabilir ya da başlamayabilir. Ama evlilik olmazsa, bir araya gelinmezse, kafadaki idealizasyon devam edeceği için aşk da devam eder.
Çünkü insanın ayakları hiç yere basmıyordur. Kişi hep o yanılsama içinde devam ediyordur. Kendi kafasında kurduğu, zihninde var etmiş olduğu, birçok olumlu özellikler giydirdiği objeyi ya da nesneyi karşısındaki insanın görünen kimliğiyle maskeler, onu giydirir ve kafasında idealize ettiği kimseye aşık olur. Aslında o kimsenin var olan gerçek insanla çok yakın bir ilişkisi yoktur. Bu yüzden çoğunlukla evlendikten sonra, kavuşmalardan sonra hayal kırıklıkları olabiliyor.
...
Ama sevgi öyle değildir. Sevgiyi, bilinçli, iradî bir şekilde arttırıp, pekiştirebilirsiniz. Bu da her insanı gerçek taraflarıyla görmekle mümkün olur. Çünkü her insanın olumlu ve olumsuz özellikleri vardır. Hiçbir insanın pür olumlu ya da pür olumsuz olamayacağını bilmeliyiz. Her insanda değişik kişilik ve karakter yapılarından damarlar bulunur. Ama bu damarlardan bazıları insanda daha fazla, bazıları daha azdır.
İnsanlarda aşkla birlikte yaşanan duygulardan bir tanesi de, parçalanmışlık ve dağılmışlık duygusu... Biraz evvel duygusal bir kırılma ile sonuçlanacağını bildiğim halde böyle bir duyguyu yaşayabilirim, dediniz. O halde benliğimiz düşüp kırılabilir de aşk sırasında...
Aşkta bir süre kendinizden vazgeçiyorsunuz ve kendinizi merkez olmaktan çıkarıyorsunuz. Bu durum aslında çok ilginç bir felsefî arka plana sahip. Yani birbiriyle tam zıt olan iki çekirdek beraber bulunuyor. Böyle enteresan bir yanı var aşkın. Bir de karşınızdaki nesneyi ya da özneyi çok fazla seviyorsunuz ve kendi merkezinizi esas alarak onu kendinize mâl etmek istiyorsunuz. Karşınızdakini beğenilerinizden yola çıkarak belirliyorsunuz, tabir yerindeyse yeniden “inşa” ediyorsunuz. Neticede kendi “bencilliğinizle” oluşturduğunuz şeye de bütün duygularınızı yatırıyorsunuz.
Bu yönüyle baktığınız zaman, son derece egoistçe bir durum. Ama bu derinliği bir kenara bırakıp, daha yüzeysel haliyle bakarsak, geçici olarak kendi egonuzu ortadan kaldırıp bir başka nesneye ya da özneye bütün hayatını veriyorsunuz. Sizi, o belirliyor. Bu süreçte beğenileriniz, duygularınız, düşünceleriniz, zevkleriniz hızla değişebiliyor. O, “ben bezelye seviyorum” dediği için siz önceden hiç yemediğiniz bezelyeyi sever hale gelebiliyorsunuz. Çünkü bezelye yediğiniz zaman hep aklınıza o geliyor.
...
Bazen güzel bir rüyayı tekrar görmek için gözlerimizi kapatırız, ama o rüya geri gelmez. Aşk hakkındaki sözlerimiz de, gördüğümüz bu güzel manzaranın rüya olduğuna ilişkin bir gerçeği yansıtıyor. Ama yine de zaman zaman istemli bir şekilde gözlerimizi yumarak, rüyaya devam edebiliriz. Fakat her rüyadan önce o rüyanın sonucunda bir hayal kırıklığı yaşayabilme ihtimalimizin de olduğunu kabul ederek uykuya dalmak gerekir.
Aşık olmak, kötü bir şey değil. İnsanların tecrübe etmeleri gereken bir durum. Ama aşktan çok daha zor olan bir şey varsa o da, kendi duygularımızın dışına çıkarak hissettiklerimizi analiz etmek. Yani kendimize karşı ihtiyatlı olmamız. Bunu bir kayıt ve ihtimal olarak aklında bulundurur ve sevgi yatırımını buna göre yaparsak, neticede yaşayacağımız duygu güçlü bir sevgi olacaktır.
Alıntı: Psikiyatrist Gıyasettin Ekici